Şeyx Əli Kurani
http://www.shiaweb.o...ahaba/pa20.html
Şeyx Əli əl-Muhsin
http://www.almohsin.org/?act=artc&id=217
Əllamə Əskəri
http://www.shiaweb.org/books/maalem_al-madresatain/pa35.html
Birini oxuyun da bunlardan heç olmasa. Əllamə Əsgərinin geniş cavabını bura yazacağam.
Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nün bilginlerinden bazıları, şûra, biat ve ashabın amelini izlemenin doğruluğuna Seyyid Razî'nin Nehcü'l- Belâğa'nın Mektuplar bölümünde kaydetmiş olduğu bir rivayeti delil göstermektedirler. Nehcü'l-Belâğa'da, Hz. Ali'nin (a.s), Muaviye'ye hitaben yazmış olduğu bu mektup şöyledir:
Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a biat edenler aynı şekilde bana biat ettiler. Orada (Medine'de) olanların seçme hakkı yoktu, olmayanların da kabul etmemeye hakkı yoktur. Şûra, muhacir ve ensarın salahiyet alanındadır; onlar bir kişinin hilâfetinde ittifak eder, onu imam ve önder seçerlerse böyle bir seçim (Allah Tealâ'yı) memnun eder. Dolayısıyla, bir kimse, kusur arama ve bidat çıkarma bahanesiyle ona itaatsizlik ederse onu yola getirirler, biri kabul etmeyip direnirse, müminlerin yolundan başka bir yol tuttu, diye onunla savaşırlar. Allah Tealâ da onu sırt çevirdiği şeyde kendine bırakır.[500] Bunlar, Hz. Ali'nin (a.s) bu mektupta muhacir ve ensarın biat, şûra ve icmasıyla istidlal etmesinden dolayı, Hz. Ali'nin, bu yollarla hilâfet ve imametin gerçekleşebileceğini kabul ettiğine delil gösterirler. Buna cevabımız şudur: Seyyid Râzî, bazen Hz. Ali'nin (a.s) hutbe ve mektuplarından sadece fesahat ve belagatın en yüce mertebesinde bulduğu bölümü seçiyor, gerisini almıyordu. Seyyid Râzî, İmam'ın bu mektubunda da aynı yöntemi kullanmış, mektubun tamamını nakletmemiştir. Nasr b. Müzahim bu mektubun tamamını Sıffin adlı kitabında kaydetmiştir.
Bu mektup şöyledir:
Bismillahirrahmanirrahim Ama sonra, Medine'de bana yapılan biat, Şam'da seni de uymaya zorunlu kılar. Çünkü Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a biat edenler, aynı şekilde bana da biat ettiler. Dolayısıyla orada olanların seçme, olmayanların ise itaatsizlik ve kabul etmemeye hakkı yoktur. Şûra ve oylama muhacirlerle ensarın salahiyeti alanındadır; onlar bir kişinin hilâfetinde ittifak eder, onu imam ve önder seçerlerse, böyle bir seçim Allah Tealâ'yı hoşnut eder. O hâlde, kusur arama veya nefsi istekleri bahanesiyle onların emrine itaatsizlik edeni yola getirirler, kabul etmeyip direnirse de müminlerin yolundan başka bir yol tutmuş olduğu için onunla savaşırlar; Allah Tealâ da onu kendi isteğine bırakır ve onu kötü bir ikamet yeri olan cehenneme atar. Kesindir ki, Talha'yla Zübeyir bana biat ettikten sonra biatlerini bozdular; onların biatlerini bozmaları itaatsizlikti. Dolayısıyla, onlara zor gelse de hak yerine otursun ve Allah'ın isteği aşikâr olsun diye ben onlarla savaştım. O hâlde sen de diğer Müslümanların kabul ettiği şeyi kabul et; senin için daha çok istediğim şey, senin beladan uzak olmandır. Fakat eğer kendin kendini belaya düşürürsen bu durumda seninle savaşır ve Allah'tan sana karşı yardım dilerim. Osman'ın katilleri hakkında da sözü uzattın! O hâlde sen de Müslümanların doğrultusunda ilerle ve onların hükmünü bana bırak da seninle onların arasında Allah'ın Kitabı üzerine hükmedeyim. Fakat senin tasarladığın, çocuğu sütten almak için kullanılan hiledir; çünkü kendi canıma andolsun, nefsin hevasını karıştırmadan ona akıl gözüyle bakacak olsaydın, Osman'ın kanında beni Kureyş'in en suçsuzu bulurdun. Şunu da bil ki sen Tulaka'dansın;[501] hilâfete ve müşavere toplantısına katılmaya lâyık olmayanlardansın. Şimdi ben, muhacirlerden imanlı bir kişi olan Cerir b. Abdullah'ı sana ve senin yolun üzerindeki diğer kumandanlara gönderdim. O hâlde sen de biat et. Allah'tan başka kuvvet sahibi yoktur.[502] Bu mektupta Hz. Ali (a.s), Muaviye'yle fikirdaşlarına, kendilerini kabul etmeye zorunlu bildikleri şeyle delil getirmektedir. Çünkü Hz. Ali (a.s), Muaviye'ye diyor ki: Medine'de bana yapılan biat, Şam'da da seni kabul etmeye zorunlu kılar. Nitekim Medine'de Osman'a yapılan biati de Şam'da olduğun hâlde kabul etmeye mecbur olmuştun. Aynı şekilde, Medine'de Ömer'e yapılan biat, orada olmayanları uymaya mecbur ettiği gibi bana yapılan biat de senin gibi Medine dışında olanları uymaya mecbur eder. İmam Ali (a.s), Muaviye ve onun Hilâfet Ekolü'nden olan fikirdaşlarına, o gün kendilerini kabul etmeye zorunlu gördükleri delillerle böyle cevap vermiştir. İnsanın karşısındakine, onun kabul ettiği yolla cevap vermesi gerektiği bütün insanların ittifak ettiği bir konudur. Diğer taraftan Hz. Ali'nin (a.s) mektubunda şöyle geçer: "Onlar bir kişinin hilâfetinde ittifak eder de onu imam ve önder seçerlerse bu seçim Allah'ı hoşnut eder (kâne zâlike lillah-i rızen)."[503] Bazı kitaplarda "seçenleri hoşnut eder anlamında" "Kane zâlike rızen" geçer. Bu durumda biat, oy verenlerin serbest olarak oy vermeleriyle olmalıdır, kılıç zoru, tehdit ve baskıyla değil!! Fakat, "Bu Allah'ı hoşnut eder." tabiri olursa, Hz. Ali'nin (a.s) evlâtları Hasan'la Hüseyin'in (aleyhimasselâm) de içinde bulunduğu ensar ve muhacirlerin hepsi bir konuda ittifak ederlerse şüphesiz Allah da ondan razı ve hoşnut olacaktır. Ayrıca, Hilâfet Ekolü mensupları, delil olarak İmam Ali'nin (a.s) Nehcü'l-Belâğa'daki bu buyruğunu gösterirken, Seyyid Râzî'nin o kitapta kaydettiği İmam Ali'nin (a.s) diğer buyruklarını neden unutmuş veya kendilerini unutmuşluğa vurmuşlardır?!
Örneğin Nehcü'l- Belâğa'nın Hikmetler bölümünde şöyle geçer: Hz. Ali (a.s) Benî Sâide Sakifesi'nde olup bitenleri duyunca şöyle sordu: Ensar ne dedi?, "Bir kişi sizden ve bir kişi de bizden halife seçilsin dediler." şeklinde cevap verdiler. İmam, "O hâlde neden Resulullah'ın (s.a.a), onların iyilerine iyilik edin, kötülerini ise affedin, buyurduğunu söylemediniz." dedi. "Bu ensara karşı nasıl delil olabilir?" diye sorduklarında, İmam, "Eğer ensarın hükümete geçmeye hakkı olsaydı, Resulullah'ın (s.a.a) bu konuda tavsiye etmesi yersiz olurdu." Buyurdu ve sonra, "Peki Kureyş ne dedi?" diye sordu. Dediler ki: "Hilâfet Resulullah'ın şeceresidir -onun için hilâfet bize düşer-." dediler! İmam Ali (a.s), "Şecereyle delil getirdiler; ama onun meyvesini[504] zayi ettiler!!" buyurdu. Veya Hz. Ali'nin (a.s) yine o bölümdeki şu buyruğu: Hayret! Resulullah'ın (s.a.a) halifesi olmak için sahabe olmak yetiyor da, hem sahabe, hem akraba olmak yetmiyor mu?!![505] Seyyid Râzî bunun peşinden İmam Ali'nin (a.s) bu konuda şöyle bir şiiri olduğunu söyler: Eğer şûrayla onlar halife olduysa, bu nasıl şûradır ki onda görüş sahipleri yoktu? Eğer Resulullah'la (s.a.a) akraba olman sebebiyle diğer rakiplerine delil getiriyorsan, Peygamber'e senden daha yakın olan başkaları var.Hz. Ali'nin (a.s) bu konudaki bütün buyrukları "Şıkşıkiyye" diye meşhur olan şu hutbesinde geçer: Andolsun Allah'a ki, Ebu Kuhafe'nin oğlu, onu bir gömlek gibi giyindi. Oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle değirmen taşının mili gibiydim. Hilâfet benim çevremde dönerdi.Sel (Resulullah'ın (s.a.a) bilgisi) benden akardı. Hiçbir kuş, uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm; kesilmiş elimlehamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu zulmette zahmet çeker. Gördüm ki sabretmek daha doğru. Sabrettim; ettim ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı; mirâsımın yağmalandığını görüyordum. Birincisi (Ebu Bekir), onu falâna (Ömer'e) verip gitti (sonra A'şâ'nın şu beytini okudu:) "Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine düşmüşüm / Câbir'in kardeşi Hayyan'la bulunduğum günle bugün kıyaslanır mı hiç?" Ne de şaşılacak şey ki yaşarken halkın kendisini bırakmasını teklif ederdi;[506] ölümünden sonra yerine öbürünü geçirdi. Bu iki kişi hilâfeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar.
[500]- Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, Altıncı Kitap, "el-Muhtar Min Kutub-i Mevlana Emiri'l-Müminin" babı.
[501]- Resulullah, (s.a.a) Mekke'nin fethinde, karşısında teslim olmaktan başka çaresi kalmayan kâfirleri ve Kureyş'in ileri gelenlerini affetti ve o günden itibaren onlara, serbest bırakılanlar anlamında "Tulaka" denildi.
[502]- Nasr b. Müzahim'in "Sıffin" adlı eseri, 1382 Kahire baskısı, s.29.
[503]- Nehcü'l-Belâga, Kahire-İstikamet baskısı, "Allah" kelimesinde.
[504] - "Meyve"den maksat Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'dir.
[505] - Nehcü'l-Belâğa, "Hikmetler" bölümü, hadis: 185, Muhammed Ebulfazl İbrahim incelemesi.
[506] - Ebu Bekir'in kendisine biat edilmeden önce, "Bırakın beni; ben sizin en hayırlınız değilim." dediği nakledilir.
Bismillahir Rehmanir Rehim!..yorma ozuvu qardaw olar oxusa da dediyini deyecekdir!..ama aralarinda duwunen ve paki zat olan mutleg donecek!..nece ki men o eqideni terk etdim Elhemdulillah..cunki her zaman haqqi mene gostermesini istemiwem ALLAHDAN (c.c) secdemde. Hemd olsun ALLAHA (c.c) o meni haqq yoluna qovuwanlardan etdi Elhemdulillah!..